Darjeeling, çayseverlerin Hindistan dendiğinde aklına gelen ilk iki çaydan
birisidir belki de.. Bir Hintli arkadaşıma Hindistan’ın neresinden olduğunu
sorduğumda, “Guwahati” demişti. Benim boş bakan gözlerim karşısında, “Assam
çayını biliyorsundur, işte o bölgeden” deyince gözümde hafif bir bilinç ışığı
belirmişti. Sonrasında, Assam’ın doğusunda bulunan ve en az Assam kadar meşhur
olan Darjeeling çayından ikram etmişti, çay en temel görevlerinden birini daha
yerine getirmişti: dostluk başlangıcına vesile olmak..
Dostlukların tarihini (bu yazı kapsamında) es geçip, Darjeeling’in tarihine
gelecek olursak, aslında İngilizlerin Hindistan’daki sömürgecilik tarihine
dayandığını görürüz. Hindistan’da ilk kez Darjeeling Valisi Dr. Campbell
tarafından 1835 yılında Çin’den getirdiği (kaçırdığı) tohumları bahçesine
dikmesiyle filizlenmiş ilk çay yaprakları.. Kısa sürede çayın toprağa şaşılacak
denli uyumu sayesinde, filizlendiği bölgenin adını almış Çin’den getirilen çay
yaprakları ve adı olmuş Darjeeling çayı. Öyle ki, “çayın şampanyası” diyorlar
Darjeeling için ve bu bölgede üretilen çay yapraklarının tadını veremiyor başka
hiçbir toprak. Bu arada Dr. Campbell’in Hindistan’daki çay girişiminin amacının
çayın doğrudan İngiltere’ye ihraç edilmesini sağlamak olduğunu hatırlatmakta
yarar var, zira bundan 150 yıl önce çay Hintliler tarafından bilinmiyor ve dolayısıyla
içilmiyormuş. Ancak bugün Hindistan’daki toplam üretimin neredeyse %80’i ülke
içinde tüketiliyor ve çay (ya da chai) bir “milli içki” durumuna gelmiş durumda.
Darjeeling çayının hangi çay kategorisi altında değerlendirilmesi gerektiği
konusu ise ayrıca enteresan. Her ne kadar uzun yıllar boyunca uzmanlar
tarafından, Darjeeling siyah çay kapsamında değerlendirildiyse de, son
yıllarda, çoğunlukla oksidasyon oranının %90’ın altında olması nedeniyle oolong’a
daha yakın olarak kabul ediliyor.
Darjeeling’de hasat zamanı da çayın pazardaki niteliğini değiştiren önemli
bir faktör. Esas olarak ikinci hasat zamanı (Haziran-Temmuz) için küresel talep
yüksekken, son yıllarda ilk hasata (Mart-Nisan gibi) yönelik talep de artmaya
başlamış. Son olarak da Muson yağmurları sonrası (Ekim, Kasım dönemi) hasat
zamanı ki, bu dönemde çayın kalitesinin göreli olarak daha düşük olduğu kabul
ediliyor uzmanlarca ancak bu dönemde de kaliteyi artırmak için çabalar var. Bu
nedenle Darjeeling alırken, hasat döneminin hangisi olduğunu sormakta yarar var :)
Biz Freiburg’da soğuk bir Mart günü içimiz ısınsın diye girmiştik
Teapot’a.. Sevimli Hintli satıcı kadının tavsiyesiyle aldığımız ve bizzat
kendisi tarafından vanilya çubuklarıyla harmanlanmış bir Darjeeling aşağıda
gördüğünüz fotoğraflara konu mankenliği yapan çay :) Tadı ve görüntüsü daha çok ikinci hasat dönemini andırsa da, tam olarak
hangi hasat dönemine ait olduğunu hatırlamıyorum aldığımız çayın.
Bizim fincanlarımızı neşelendiren
Darjeeling’in son derece dengeli, vanilya çubuklarından mı yoksa doğrudan çayın
etkisinden mi emin olamadığım cevizimsi bir tadı var.
Darjeeling de diğer pek çok çay gibi birkaç kez demlenmesi halinde de
tadından bir şey kaybetmiyor, ilk demde rengi biraz daha açık olacak, demini
aldıkça rengi koyulaşacaktır. 85 dereceyi aşmayan bir sıcak su Darjeeling yapraklarıyla buluşmaya hazır kabul ediliyor.
Keyifle kalkan fincanlara :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder