13 Ocak 2015 Salı

İsli Çay: Çin’den Lapsang Souchong


Bazılarımızın çocukluğu şehirlerde geçti, benim de.. Çileğin, domatesin ağaçta yetiştiğini sandığımız, betonlaşmanın ilk temellerinin atıldığı, yeşilin apartman bahçelerinin sınırlı kısmına hapsedilmeye başlandığı zamanlardı. 1990’larda çocuktuk biz, büyük şehirlerde kömür kokusunun gecekondulardan orta-zengin semtlere yayıldığı, kış gecelerinde “boğğğğğzaaaaaa” diye boza satmaya çalışan bozacıyı çağırmak için balkona çıkıldığında kesif bir kömür kokusunun genzi yaktığı zamanlardı. Belki de kömür bana kışı, karı ve bozayı çağrıştırdığından hiç nefret etmedim kömür kokusundan.

Anneannem küçüklüğünde evlerindeki kuzinede odun ateşinde pişirdikleri ekmeğin kokusundan bahsettiği zaman hayal etmeye çalışırdım kuzinenin nasıl birşey olduğunu. Malum, Google görsellerin olmadığı yıllardı. Hayal etmenin, zihinde canlandırmaya çalışmanın hala anlamlı olduğu zamanlardı. Kuzineyi hayal edebilsem de anneannemin anlattıklarıyla, odun ateşinde pişmiş ekmeğin kokusunu pek de canlandıramazdım kafamda. Sanırım kokuyu hayal etmek en zoru.. Hayatımda ilk sobayı izcilik yaptığım yıllarda gördüm, odun sobasını ise rahmetli yengemin Kırklareli’ndeki evinde tanıdım. Odun sobası üzerinde ısıtılan ekmeğin ve tereyağının kokusunu da, soba üzerinde pişen çayın keyfini de oralarda tattım. Her şeyin mekanikleştiği dünyada tiryaki” denilen çay makinelerine hiç itibar etmeyişimin altında belki de bu hatıralar vardır.

İsli çayı (lapsang souchong) ilk içtiğimde de zihnime odun sobasının odaya bıraktığı koku geldi Kırklareli’ndeki eski çift katlı bir evin küçük odasında. Koku almanın işte böyle büyülü bir yanı var, zaman makinesi gibi bir şey.. Meğer, Çin kökenli siyah bir çay türü olan Lapsang Souchong toplandıktan sonra çam odununda yakılan bir ateş üzerinde kavruluyormuş ve çam odununun o eşsiz kokusu siyah çaya geçiyormuş. Aslında Çin’de çok da yaygın olmayan bu çay, yine bir zorunluluktan doğmuş hikayeye göre. Bir çay üreticisi, çok yağışlı bir mevsimde çay yapraklarını toplayıp kurutmaya çalışmış doğal yöntemlerle ancak çay yaprakları kurumak bilmiyor, adamcağız da ürününü bir türlü paraya çeviremiyormuş. Bu durumda çareyi çay yapraklarını çam odunu ateşinde kavurarak kurutmakta bulmuş. Hikaye bu ya, Çin’de talep görmemiş bu isli çay, ta ki Avrupalılar bu çayı keşfedip sevene kadar. Uzun dönem Winston Churchill çayı olarak bilinmiş lapsang souchong.



Beyaz çay’da çay yapraklarının en kaliteli kısmının (tomurcuk ve tomurcuğa en yakın ilk bir iki yaprak) kullanılması gerekirken, lapsang souchong’da göreli olarak daha altta kalan ve daha az değerli olan yaprakların kullanılması yeterli. Bu da aslında daha az değerli çay yapraklarının da ziyan olmamasını ve değerlendirilmesini sağlıyor, elbette çam odununun eşsiz kokusu eşliğinde..



















Lapsang souchong’u ben çok sevdim, hem nostaljik bir yanı olduğu ve kokusu beni çok eskilere götürdüğü için, hem de isli olan herşeyi çok sevdiğim için. İlk demlemede rengini biraz daha açık verirken, uzun süre beklediğinizde rengi tavşan kanını alıyor. Genelde değerlendirmelerde ya çok seviliyor ya da hiç sevilmiyormuş bu çay türü. Yine de bir fırsatınız olursa deneyin derim, bakalım siz nerelere gideceksiniz çaydan aldığınız ilk yudumdan sonra :)

Mutlu an’lara kalkan fincanlara :)